

Yolculuğumuz Fethiye Otogar’dan başlıyor. Uçakla gelenler için Dalaman’dan Muttaş’ın (7,5 TL) ve Havaş’ın (10 TL) Fethiye Otogar’a servisleri bulunuyor ve servis süresi yaklaşık 1 saat sürüyor. Biz otobüsle geldiğimiz için hikayemiz buradan başlıyor.
Otogarın hemen arkasında bulunan Carrefour’dan son ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Su stoğunuzu da burada yapın ya da tazeleyin. Daha sonra yine Carrefour’un önünden geçen Ölüdeniz minibüslerine binerek Likya Yolu başlangıç noktasına ulaşabilirsiniz. Kişi başı 3,5 TL ücret ile Montana Pine Resort Otel’in önünde ineceğinizi söylerseniz sizi orada indirirler.
Minibüsten indiğimizde o fotoğraflarda gördüğümüz kilometre bilgisini gösteren küçük tabelalar karşıladı bizi. Hemen önünde bekleyen bir çift vardı. Biz heyecanla yaklaştıkça onların durup bize baktığını fark ettik. Yabancı oldukları belliydi. Biraz daha yaklaşınca selam verdiler. Ayak üstü biraz konuştuk ve onların da ertesi gün yürümeye başlayacağını öğrendik. Kumral sevimli bir kadın ve her an gülümseyen hatta sırıtan hafif kısa boylu bir adam. Bunlar yolculuğun ilerleyen kısımlarında da karşılacağımız Amerikalı çiftti. Enerjileri müthişti. İki grup da o an büyük bir heyecan yaşıyorduk. Biraz sonra o heyecan ve enerjinin gazıyla patika yolu bırakıp ormana daldık :) halbuki büyük başlangıç tabelasını görene kadar devam etmemiz gerekiyordu. Bir süre yürüyüp de tabelayla karşılaşamayınca anladık bu durumu ve hemen geri döndük. Yola başlar başlamaz yanlış yola girmiştik, halimize gülüyorduk.
Yol kenarlarında sık sık kırmızı beyaz çizgiler göreceksiniz. Bu doğru yolda olduğunuz anlamına geliyor. Özellikle yol ayrımlarında bu işaretlere dikkat etmelisiniz. Kimi yerde gitmemeniz gereken yol çarpıyla işaretlenmişken kimi yerde de sadece gideceğiniz yönde işaret görürsünüz. Bu işaretler genelde kayaların ve ağaçların üzerinde bulunduğu için silinme ya da kaybolma ihtimalleri var. Bir kaç dakika boyunca hiç işaret görmezseniz daha fazla devam etmeden işareti son gördüğünüz yere kadar dönmeniz gerekiyor.
Başlangıç tabelasına ulaştığımızda orada bir grup Almanla karşılaştık ve o gün boyunca birlikte devam edecek yolculuğumuz yukarıdaki fotoğraf karesiyle başlamış oldu. Fotoğraftaki duruşumuza göre sol tarafımızda kalan yoldan devam ediyor Likya Yolu. Daha başlar başlamaz güzel bir tırmanış bekliyor bizi ve bir süre zikzak çizerek Babadağ’ın yukarılarına doğru tırmanıyoruz. Bir süre sonra çok yürüyüp az yol katetmiş hissine kapılsak da arkamızdaki/önümüzdeki/altımızdaki Ölüdeniz manzarasının güzelliği ve manzaranın gittikçe uzaklaştığı gerçeğiyle keyfimizi bozmuyoruz.
Yolun buraya kadarki kısmında sürekli çıkış olduğu için sık sık mola veriyoruz ve sık sık su içiyoruz. Şöyle bir gerçek var ki bu tarz aktivitelerde “susadığınızı hissediyorsanız su içmek için geç kalmışsınız demektir.” Dinlendiğimiz sürelerde arkamızdan gelen Almanlar bizi geçiyorlar. Onlar dinlenirken biz onları geçiyoruz ve bu böyle akşama kadar sürüp gidiyor. Her seferinde hiç sıkılmadan ve hiçbiri es geçmeden sırayla “Hi!”, “Hello”, “Merhaba”, “Hi” şeklinde oldukça sıcak bir gülümsemeyle selam veriyor.
Dağ tırmanışı bitirip toprak yola ulaşıyoruz birazdan. Birazdan dediğim 13 km’lik etabın yarısını yürümüş durumdayız. İlk durağımız olan Kirme köyüne vardığımızda suyumuz tükenmek üzereydi. Neyse ki köyde bizi ilk karşılayan çeşme oldu. Köyün çeşmesinde iyice serinleyip sularımızı doldurduktan sonra çeşmenin karşısında bulunan tahta oturağa yayılıyoruz. Biraz sonra hafif çekingen küçük bir kız çocuğu geliyor yanımıza; Kader. Avucundaki üzümleri verip gidiyor. Sonra biraz daha getiriyor. Daha fazla istemediğimizi söylesek de kovaya doldurup getiriyor bir sonrakini :) biz de ona çikolatalı kruvasan veriyoruz. Önce “okulda yerim ben bunu” dese de dayanamayıp indiriyor mideye :)
Fazla oyalanmayıp yola devam ediyoruz. Bir kaç km ilerde yeni bir su kaynağının üstünde güzel bir çardak ve “Faralya 3 KM” tabelasını görünce çantaları atıp yayılıyoruz yine. Birazdan Alman dostlarımız geliyor. Bizim çantaları epey ağır buluyorlar. İçlerinden biri “yiyeceklerin hepsini bu gün bitirin de rahat rahat yürüyün” diyor.
Yolda 7 saati tamamladığımızda Faralya Camii’nin karşısında başka bir çardaktayız. Sularımızı doldurup biraz ilerdeki Geogre House’ın üstünden geçerek Kelebekler Vadi’sine doğru ağaçların arasına sapıyoruz.
George House’da konaklamak isteyenler orada da konaklayabilirler. Fakat biraz daha ileride ağaçların arasında Vadi manzaralı çadır atmaya uygun ve ücretsiz yerler var. Üstelik dinlenmek için sessizlik ve ıssızlık arayan Likya yürüyüşçüleri için birebir.
Hava kararır kararmaz uykuya dalıyoruz.
Huzurluyuz.
One Comment