

Önceki gün yorgunlukla ve kaybolmuş hissinden yeni kurtulmuş vaziyette Kabak Koyu’na girdiğimiz için plaja kadar inip çadır atacak yer aramak yerine ertesi gün de Likya Yolu’na çıkışımızı zorlaştırmamak için koyda gördüğümüz ilk yerlerden birinde Sultan Kamp’ta geçirdik geceyi. 45 TL sabah ve akşam yemeği dahil kişi başı fıyatı. Yemekler doyurucu, duşu olması sevindirici. En azından bizim için.
Sabah yolumuza buradan başlıyoruz. Koya sadece geceyi geçirmek için girmiş olmamız ve şimdi de aynı seviyeye çıkacak olmamız boşuna geliyor. Fakat yolun ormana denk gelen bu kısmı çok güzel. Yol boyunca bizim gibi sırt çantası olmayan fakat ormanın içinde yürüyüşte olan bir çok kişiyle karşılaşıyoruz. Şelale’yi soruyor bazıları bize. Biz de Şelale – Alınca yol ayrımına kadar gidip Alınca yoluna sapacağız. Şelaleye gidip vakit kaybetmemekte kararlıyız. Fakat oraya giden insanların fazlalığı kararımızı değiştiriyor.
Yol ayrımında tabelayı Şelale yolunu gösteren bir tabela göreceksiniz. Bu tabelanın gösterdiği yönde ilerleyin. Sağda kurumuş su yatakları ve suyun çekilmesiyle ortaya çıkan taş ve kayalar biraz ileride de yukarıdaki fotoğrafta göreceğiniz küçük şelalecik bulunmakta. Suyu takip ederseniz daha büyük bir şelaleyle karşılaşacaksınız. En az bir gününü Kabak Koyu’nda geçirecekler bir yarım gün de buraya ayırmalı. Bizim gibi sadece konaklamak için Koy’u kullanacaklar ise 7 saat sürecek yolculuklarına burada güzel bir başlangıç yapabilir.
Şelalenin suyu ayağımdaki su toplamalarına ilaç gibi geldi. Mucizevi bir şekilde tekrar yola çıktığımda sabahki acılarımdan eser kalmamıştı. O acıyla nasıl yürüyebilirdim bilmiyorum. Böyle yürüyüşlerde su toplamasını önleyici bantlar çantanızda ilk bulunması gereken şeylerden.
Şelaleye indiğimiz yoldan geri çıkıyoruz ve bu sefer Alınca yoluna devam ediyoruz. Almanların deyimiyle Alinka :) Bir ses geliyor; “Yihuuu” karşılık veriyorum. Keyifle başlayan yol biraz sonra canımızı sıkmaya başlıyor. Likya’nın en zor etaplarından birisi burası. Kitaplara ve tabelalara aldanmayın. Tamamı çıkış olan, deniz seviyesinden 750 metre seviyelerine çıkacağınız ve zaman zaman tehlikeli dar geçitlerden geçeceğiniz zorlu bir yol. Mesafe kısa ve rakım fazla olduğunda düz duvara tırmanıyor gibi oluyorsunuz.
Bu etapta klasik bir film sahnesi de yaşıyoruz. Sağımızda düşenin dostu olmayacak (olamayacak) bir uçurum. Soldan, yukarıdan bir gürültü kopuyor ve koca bir taş seke seke üzerimize geliyor. Önce Ömer’e doğru gidiyor gibi sonra son anda sekip benim üstüme geliyor. Bir iki seri adım atıp ağacın arkasına atıyorum kendimi ve bu klasik sahneyi de tecrübe etmiş oluyorum. O taş kendi kendine kayıp yuvarlanacak değil tabii. Biraz ileride güvenlikli bir yerde dinlenip bunu düşünüyoruz. Bir iki taş daha kayıyor ve hemen yanımızda; DAĞ KEÇİLERİ. Dağ keçileri her yerde. İnsana gözünü dikip dikip bakması da biraz ürkütücü. Fakat o taşı atanın bir insan olmasından da iyi.
Köye yaklaştığınızda tamamen taşlardan oluşmuş, doğal, daha geniş ve daha alçak yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz iron throne benzeri bir yapıyla karşılaşacaksınız. Üstünde oturup manzarayı seyretmek çok keyifli. Çünkü oturduğunuz yerden iki adım atabiliyorsunuz, üçüncü adımda boşluktasınız.
Alınca’ya vardığımızda bizi ilk karşılayan Bayram’s Place oldu. Biraz vakit geçirmemize rağmen etrafta kimseyi bulamayınca devam ettik yolumuza. Sağa aşağı kıvrılan yolu takip ettiğimizde Manzara Pansiyon’u ve hemen önünde yemek için ara vermiş olan bizim Amerikalı çifti gördük. Sevinçle karşıladılar yine bizi. Köy yoğurdunu anlata anlata bitiremediler. Ömer’in üzerindeki I Love NY tişörtüne de özellikle sevindiler. Köyde konaklama teklifimizi geri çevirip yollarına devam ettiler biraz sonra. Biz de tekrar Bayram’ın yerine yollandık. Yine kimse yoktu fakat 3 yeni yol arkadaşı bizi bekliyordu. Bingöl, Utku ve Melek.
O geceyi hep beraber Gül Pansiyon’da geçirmeye karar verdik. Bayram’s Place’den sağa aşağı kıvrılan yolu takip ettiğinizde köyün çıkışında göreceksiniz burayı. Kişi başı 10 TL, çadır yeri, duş ve wc. Çaylar, ve odada kalanların göremeyeceği mükemmel manzara.
Dünyanın yuvarlak olduğunu görebileceğiniz,
Denizin bulutara, gök yüzüne karıştığı köy Alınca.